Güncelleme Tarihi: 10.05.2025
Emeklilikte Sözleşme Bazında Ayrılma Hakkı
Geçmişte BES’ten ayrılmak, “ya hep ya hiç” anlayışıyla yürütülüyordu; emeklilik hakkını kazanan ve sistemden çıkmak isteyenlerin tüm sözleşmelerini birleştirerek ayrılması zorunluydu. Ancak, 09/11/2012 tarihli ve 28462 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bireysel Emeklilik Sistemi Hakkında Yönetmelikle, emeklilik hakkı kazanıp kazanmadığına bakılmaksızın herkese sözleşme bazında ayrılma hakkı tanındı.
Bu iyi niyetli düzenleme, ne yazık ki bazı kişiler tarafından kısa sürede suiistimal edilmeye başlandı. Şöyle ki: Katılımcılar, tek bir sözleşme yerine aynı ya da farklı şirketlerde birden fazla sözleşme yaparak, emeklilik hakkı kazandıklarında sadece bir sözleşmeden ayrılıyor, ayrıldıkları bu sözleşmeden çektikleri tutarı diğer aktif sözleşmelere aktararak ikinci kez %30 devlet katkısından faydalanıyorlar. Bu işlem, sonraki yıllarda da tekrarlanarak devam ettiriliyor.
Örneğin, 20 ayrı sözleşmesi olan bir kişi, yalnızca bir sözleşmede birikim yapıp diğerlerini minimum seviyede tutarak, her yıl devlet katkısı tavanını çektikten sonra bu tutarı tekrar farklı bir sözleşmeye yatırmak suretiyle, sürekli yeni %30 devlet katkısı elde edebiliyor ve izleyen sözleşmelerden de çıkıp sadece devlet katkısından faydalanmaya yönelik bir sistem kurmuş olabilmektedir.
Bu düzenlemenin asıl amacı, katılımcıların sistemde daha uzun süre kalmasını teşvik etmekti. Ancak mevcut uygulama, zaman içinde devlete ciddi mali yük oluşturabilecek bir yapıya dönüşmektedir. Sisteme olan güvenin ve sürdürülebilirliğin korunması adına, bu tür açıkların ivedilikle kapatılması ve bu suiistimallerin önlenmesi büyük önem taşımaktadır.
BES Ayrılırken Kesilen Stopaj Sorunu
BES fonlarında önemli yatırım araçlarından biri de hisse senetleridir. Ancak hisse senetlerinin getiri konusunda borsadaki stopaj uygulamaları ile BES teki stopaj uygulamaları arasında BES aleyhinde bir durum bulunmaktadır. Şöyle ki, menkul kıymet yatırım ortaklıklarının (MKYO) hisse senetlerinden elde edilen kazançlarda stopaj oranı %10’dur (ancak bir yıldan uzun süre elde tutulanlarda stopaj uygulanmamaktadır). Diğer hisse senetlerinden elde edilen kazançlarda ise stopaj oranı %0’dır. Ayrıca beyana tabi değildir.
Öte yandan, borsada veya borsa dışındaki şirketler tarafından gerçek kişi ortaklara dağıtılan kâr payları (temettüler) üzerinden önceden %10 oranında vergi kesintisi (stopaj) uygulanıyordu. Ancak bu oran 22 Aralık 2024 tarihi itibarıyla %15’e yükseltilmiştir. Üstelik bu kesintiyle işlem sona ermiyor; bazı durumlarda, elde edilen temettü gelirleri için gelir vergisi beyannamesi verilmesi de gerekebiliyor.
BES’te ise sistemden çıkış anında fon getirileri hissi senedi getiri olsun olmasın toplamı üzerinden stopaj uygulanmaktadır. 10 yıl dolmadan ayrılan katılımcılar için stopaj oranı %15, 10 yılı doldurmuş ancak 56 yaşını doldurmamış olanlar için %10, hem 10 yıl doldurmuş hem de 56 yaşını doldurmuş şartını sağlayarak emeklilik hakkı kazananlar içinse %5 olarak uygulanmaktadır. Ayrıca süreye bakılmaksızın, vefat veya %60 ve üzeri daimi maluliyet gibi durumlarda sistemden çıkanlarda da stopaj oranı %5’tir.
Bu noktada açık bir çelişki ortaya çıkmaktadır: Borsa İstanbul’da hisse senedi alım-satımından elde edilen kazançlardan stopaj alınmazken, aynı hisse senedi fonlarından elde edilen kazançlar BES çatısı altında değerlendirilince en az %5 stopaja tabi tutulmaktadır. Bu durum, yalnızca Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı değil; aynı zamanda BES’in gelişimini ve teşvik edici niteliğini zedeleyen bir uygulamadır. Yapılması gereken, BES’te stopaj uygulamasının tamamen kaldırılmasıdır.
BES’te Devlet Katkısı Getiri Performansı: Güven Unsurunu Zedeliyor!
Devlet Katkısı ve getirisi, Bireysel Emeklilik Sistemi’ni (BES) cazip kılan en önemli unsurudur. Ancak son yıllarda yürütülen ekonomik politikalar ile birlikte iç ve dış faktörlerin etkisiyle para ve sermaye piyasalarında yaşanan dalgalanmalar, bu katkının getiri performansını ciddi biçimde olumsuz etkilemiştir. Devlet Katkısı Fonları, doğrudan Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen kapsam ve sınırlamalar dahilinde yönetilmektedir. Ancak bu yapı, sisteme olan güveni azaltıcı bir noktaya evrilmiştir. Özellikle:
*Düşük faiz politikası döneminde, devlet tahvillerinin faiz oranlarından dolayı fonlar ciddi zarar yazdı,
*Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail-Filistin savaşı, Kahramanmaraş depremleri sonrasında borsadaki sert düşüşler yine zarar yazmasına neden oldu, hatta deprem sonrası devlet borsaya destek olması adına bu fonların hisse senedine yapacağı yatırımlarda “asgari yüzde 10’u” olan oran “asgari yüzde 30’u” olacak şekilde değiştirildi.
*Son olarak ise yaşanan siyasi olaylar sonrası artan faiz ortamı, fon portföylerinde bulunan mevcut sabit getirili menkul kıymetlerin değer kaybetmesine yol açtı.
Tüm bu gelişmeler, Devlet Katkısı Fonları’nın rasyonel biçimde yönetilmediğini ve kısa vadeli politika tercihlerinden olumsuz etkilendiğini açıkça göstermektedir. Ancak uzun vadede bu durum, katılımcı güvenini sarsmakta ve sistemin çekiciliğini zayıflatmaktadır. Bu noktada, katılımcılara —en azından hak kazandıkları Devlet Katkısı tutarı için— yatırım tercihlerini belirleyebilme imkânı tanınmalıdır. Hak kazanılmamış kısımda ise en az enflasyon artı bir kaç puan bir getiri garantisi verilmesi, sistemin hem adil hem de sürdürülebilir hale gelmesine katkı sağlayacaktır.