Dava Yoluyla Gelen Maddi Tazminat Taleplerinde KDV Hususu
Bilindiği gibi TTK’nın hükümleri uyarınca, sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan yararlananın uğradığı gerçek zararı tazminle yükümlüdür. TTK m. 1409’e göre sigortacı dayanakları gösterilmiş gerçek zarar tutarından sorumludur. Gerçek zarar ilkesi, zarar görenin malvarlığını haksız fiilin meydana gelmesinden önceki duruma getirmeyi amaçlamıştır.
Diğer taraftan, sigorta şirketleri KDV mükellefi olmadıklarından dolayı ödedikleri KDV tutarlarını başka vergiden mahsup edememektedir. Başka bir deyişle sigorta şirketleri açısından ödenen KDV tutarları doğrudan giderdir. Oysa sınai ve ticari işletmelerde çıktılar (satış) üzerinde alınan Hesaplanan KDV’den girdiler (hammadde/ticari mal) üzerinde ödenen İndirilecek KDV tutarı mahsup edilip aradaki fark, işletme içinde yaratılan katma değere denk düşen kısım, ödenecek KDV olarak ilgili vergi dairelerine ödenir. Sigortacılıkta ise primler (girdi) üzerinden yarattıkları başka bir gider vergi türü olan BSMV tahsil edilmekte, diğer taraftan tazminat ödemelerinin (çıktı) önemli bir kısmında KDV de bulunmaktadır. Ticari ve sınai işletmelerdeki sadece yaratılan katma değer üzerinde gider vergisi ödenmesi gibi sigorta şirketleri her ikisi de gider vergisi olduğu halde tahsil edilen BSMV’den ödenen KDV’yi mahsup edememektedirler.
1. KDV Mevzuatı
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;
-1/1’inci maddesinde; ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu,
-20’inci maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu, bedel deyiminin, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan ya da bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,
-24’üncü maddesinin (c) bendinde de; vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin KDV’sinin matraha dahil olduğu
hüküm altına alınmıştır.
08/08/2011 tarihinde yayınlanan 60 nolu Katma Değer Vergisi Sirkülerinde sigorta tazminatlardaki KDV’ye ilişkin şu hüküm yer almaktadır.
“1.2. Tazminatlar
1.2.1. Herhangi bir teslim veya hizmetin karşılığı olarak ortaya çıkmayan tazminat ve benzeri ödemeler prensip olarak KDV’nin konusuna girmemektedir.
Bu kapsamda, işin sözleşme şartlarına uygun yapılmaması, işin verilen süre içerisinde tamamlanmaması, sözleşmenin feshedilmesi gibi nedenlerle tazminat, cayma bedeli vb. adlarla yapılan cezai şart mahiyetindeki ödemeler herhangi bir teslim veya hizmetin karşılığı olmadığından KDV’nin konusuna girmemektedir.
Buna göre;
(3) Bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmeyen veya buna bağlı olarak ortaya çıkmayan sigorta tazminatları KDV’nin konusuna girmemektedir. Bu durumda, sigortalının hasar gören eşya için sigorta şirketinden aldığı tazminat için KDV hesaplanması söz konusu olmayacaktır.
Ancak, sigortalı mükellefin hasar gören eşyayı tamir ettirerek, adına düzenlenen faturaları ibraz etmek suretiyle tamir bedelini sigorta şirketinden tahsil ettiği durumda, sigortalının, sigorta şirketi adına yaptığı ve KDV’ye tabi olan masrafların aynen sigorta şirketine yansıtılması için fatura düzenlenmesi ve KDV hesaplanması gerekmektedir.”
Maliye ve Hazine Bakanlığının 16.09.2002 tarih ve 037987 sayılı Muktezasında, 213 sayılı VUK un 229 ncu maddesi uyarınca satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığını göstermek üzere emtiayı satan veya iş yapanın fatura düzenleyip müşteriye vermesinin mecburi olduğu, ticari kazancın tespitine ilişkin olarak yapılan harcamalara ait belgenin teslim veya hizmet yapılan ve bunun karşılığında borçlananlar adına düzenlenmesi gerektiği, buna göre hasar göre iktisadi kıymetin hasarının sigortalı tarafından giderilmesi ve buna ilişkin bedelinde sigortalı tarafından ödenmesi durumunda faturanın sigortalı adına düzenlenmesi gerektiği, bu durumda, sigortalının hasar gören iktisadi kıymetin zararının telafisi için piyasadan yaptığı alımlarda ödediği KDV dahil bedelin, KDV mükellefi sigortalı tarafından yansıtma faturası düzenlenerek sigorta şirketine aktarılması ve KDV ye tabi bu masrafların aktarılması için de faturada KDV’nin ayrıca gösterilmesi gerektiği, yansıtma faturası düzenlemesi istenmeyen diğer sigortalılar da ise sigorta şirketlerinin belgeye dayalı olarak KDV dahil bedel üzerinden ödeme yapacakları tabi olduğu belirtilmiştir.
Vergi mükellefi olan tazminat talep edenler, araçlarındaki hasarları kendi tamir ettirdiklerinde faturayı kendi adlarına tanzim ettirmekte ve söz konusu KDV tutarını kendi faaliyetlerinden kaynaklı satışlar üzerinden yarattıkları “hesaplanan KDV” sinden indirim konusu yapabilirler. Bunu önlemek için söz konusu düzenlemeler, tazminat talep edenlerin gerçek usulde gelir vergisi mükellefi veya kurumlar vergisi mükellefi olması halinde, ödenmiş olan KDV’nin yansıtma faturası ile yeniden yaratılması ve KDV dahil tutarın sigorta şirketinden “tazminat” olarak tahsil edilmesi öngörmüştür. Sigorta şirketleri ise tutar ödemek için yansıtma faturası talep etmesi ve söz konusu faturanın sigorta şirketindeki hasar dosyasında muhafaza edilmesi gerekmektedir. Böylece, yansıtma faturası ile, indirim konusu yapılmış olan KDV kadar KDV yaratılmaktadır.
Aksi halde vergi mükellefi olan tazminat talep edenler, ibraz edilmeyen fatura bedelini kendi şirket hesaplarında “gider” yazmak suretiyle Gelir Vergisi veya Kurumlar Vergisi kaybına ve KDV tutarını da hesaplanan KDV indirmek suretiyle KDV kaybına neden olabilirler.
Gerçek kişilerde ise tamirat faturası ister kendi adlarına isterse sigorta şirketi adına tanzim edilmiş olsun, söz konusu faturanın aslının sigorta şirketine ibrazı edilmesi gerekmektedir.
Buna karşın, bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmeyen veya buna bağlı olarak ortaya çıkmayan sigorta tazminatları KDV’nin konusuna girmemektedir.
2. Yargıtay Kararları
Yargıtay, 17. Hukuk Dairesi, E. 2015/2185, K. 2015/11238, T. 26.10.2015 ilamında: “…3065 sayılı KDV Kanunu’nun 1.maddesine göre Türkiye’de yapılan sınai, ticari, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyet çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabidir. Davacının aracına verilen zararı gidermek için gerekli onarım, parça ve işçilik hizmeti de anılan yasa gereğince KDV’ye tabidir. Kesinleşen hasar miktarına ilişkin fatura ibraz edilmese dahi, davacı lehine KDV dahil edilerek hasar bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/16052 K. 2017/8418 ilamında: “Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Davalı … şirketi, …’nun 85. maddesinde düzenlenen araç işleteninin hukuki sorumluluğunu üstlenmiştir. Sigortalı aracın, 3.kişiye verdiği maddi zararı poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere karşılamakla yükümlüdür. … şirketi 3.kişinin uğradığı gerçek zarardan sorumludur. Sigortacı, … sözleşmesinden kaynaklanan tazmin borcunu yerine getirirken gerçek zararı ödemekle yükümlü olarak, aracın onarımı yapılsın ya da yapılmasın, onarıma dair fatura olsun ya da olmasın hasar bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisini de (3065 Sayılı KDV Kanunu uyarınca) zarar görene ödemek zorundadır.”
gibi fatura ibraz edilmese bile sigortalı ya da zarar görenin gerçek zararı hesaplanırken KDV’nin de dahil edilmesi gerektiği, sigortalının avantajlı duruma geçmesinin zararı ödemekle yükümlü olan sigortacıyı ilgilendirmediği, Katma Değer Vergisi tutarının poliçe teminatı ve limit içerisinde değerlendirilmesi gerektiği konusunda emsal kararlar mevcut olup, bu husus Yargıtay Dairelerinin yerleşik içtihadı haline gelmiştir.
3. Eşdeğer Parça Mevzuatı ve Gelişimi
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (Kanun) 5. maddesinde, Rekabet Kurulu’na (Kurul), belirli koşulları taşıyan anlaşma türlerine grup olarak muafiyet tanınmasını sağlayan ve söz konusu koşulları belirleyen tebliğler çıkarma yetkisi verilmiş bulunmaktadır.
Motorlu taşıtlar sektöründeki teşebbüslerin dağıtım ve bakım-onarım ağlarını en iyi şekilde kurmaya yönelik olarak yaptıkları dikey anlaşmalar, yukarıda sözü edilen anlaşma gruplarının başında gelmektedir. Nitekim Kurul, 1998/3 sayılı Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyet Tebliği ile söz konusu tebliğde öngörülen şartları sağlayan dikey anlaşmaları Kanun’un 4. maddesinin uygulanmasından grup olarak muaf tutmuştur. Bu Tebliğ’de “Yedek Parça: Bir motorlu taşıt aracına, içine veya üstüne o aracın bir unsuru haline gelecek şekilde yerleştirilen ve eskisinin yerine geçen parçayı” şeklinde tanımlanmıştır.
Kurul, 12 Kasım 2005 tarih ve 25991 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve 1 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren 2005/4 sayılı Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyet Tebliği (Tebliğ) 1998/3 sayılı Tebliğ’in yerini almıştır. Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyet Tebliği yayınlanmıştır.
Söz konusu 2005/4 sayılı Tebliğde, “Eşdeğer kalitede yedek parça, bir motorlu aracın montajında kullanılan parçalarla eşdeğer kalitede olduğu varsa mevzuat gereği aranan mecburi standartlara uygunluğunun üreticisi tarafından belgelendirilmesi gereken parçalardır.” şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu Tebliğ’e ilişkin açıklanmasına dair kılavuzda ise “bir yedek parçanın eşdeğer kalitede yedek parça olarak kabul edilebilmesi için, yedek parça üreticisinin söz konusu parçanın motorlu taşıtta buna tekabül eden parça ile eşdeğer kalitede olduğunu belgeleyebilmesi gerekir. Söz konusu belgeleme işlemi yedek parça üreticisi tarafından yapılmalı ve bu belgeye yetkili servise satış yapıldığı anda sahip olunmalıdır. Eşdeğer kaliteyi gösteren belge, yetkili servis tarafından talep edilebileceği gibi, bu belgenin sağlayıcı tarafından da yedek parça üreticisinden talep edilmesi mümkündür. Parça üreticisi, üretmiş olduğu parçanın eşdeğer kalitede olduğunu ispat ettikten sonra, sağlayıcı veya yetkili servis eşdeğer kalitede olmadığını ispat etme hakkına sahiptir.” şeklinde izahta bulunmuştur.
Trafik sigortalarında sigortacıların eşdeğer parça kullanım hakkı ise 12.08.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Trafik Sigortası Genel Şartlarda “Hasar halinde, hasar gören parça, onarımı mümkün değilse veya eşdeğer parça parça ile değiştirilme imkanı yok ise yenisi ile değiştirilir” hükmü ile 15.08.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
14.05.2015 tarihli ve 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ve önceki Genel Şartları yürürlükte kaldıran yeni Trafik Sigortası Genel Şartların “B.2. Tazminat ve Giderlerin Ödenmesi” başlıklı maddesinde ise;
“… Hasar halinde, hasar gören parça, onarımı mümkün değilse veya eşdeğer parça veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişimine imkân yok ise orijinali ile değiştirilir. Kaza tarihine göre model yılından itibaren 3 yılı geçmeyen motorlu araçlarda hasar gören parça, onarımı mümkün değilse öncelikle orijinali ile değiştirilir, orijinal parçanın bulunmaması durumunda eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değiştirilir. Ancak model yılından itibaren 3 yılı geçmeyen motorlu araçta hasar gören parçanın orijinal olmadığı durumda eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişim yapılır. Bu paragraf uygulaması sonucu araçta bir kıymet artışı meydana gelse dahi bu fark tazminat miktarından indirilemez.
Eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişim mümkün olduğu halde, sigortacının bilgisi ve onayı dahilinde olmadan orijinal parça ile onarım sağlanır ise sigortacının sorumluluğu, sigortacının kaza tarihi itibariyle benzer hasarlardaki onarım uygulamasına göre, eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça bedeli ile sınırlıdır. Sigortacı bu paragraf kapsamındaki onaya ilişkin tercihini hasar ihbarından itibaren 2 iş günü içinde onarım merkezine veya hak sahibine bildirmediği durumda onayı varsayılır. İspat yükümlülüğü sigortacıya aittir…” hükmü ile sigortacılara eşdeğer parça kullanma hakkı sadece 3 yaş üstü araçlar için öngörülmüştür.
Yukarıda yer alan düzenlemeye ilişkin Danıştay 15. Dairesinin 27.06.2018 tarihli 2015/6111E. ve 2018/6093 K. sayılı Kararında üç yaşından büyük olmakla birlikte aracın hasar gören parçasının orijinal parça olması durumunda parça değişim önceliğinin eşdeğer veya çıkma orijinal parçaya tanınmasında hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilerek 3 yaşından büyük araçlarda değişim önceliğinin eşdeğer veya çıkma orijinal parçaya verilmesi hususu iptal edilmiştir.
Sigortacılık hukuku açısında ise “gerçek zararın” ödenmesi için kaza yapan araç trafikte kaldığı yıl esas alınarak aynı yaştaki hurda araçlardan üretilen aynı oksitlenme düzeyindeki çıkma parçanın takılması veya gerçek eşdeğer (sertifikasyonlu) parçanın takılması gerekmektedir. Ancak TSE’nin parça sertifikasyonu konusunda teknik başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle yanaşmaması yeterli eşdeğer parça üretimini engellemektedir. Diğer taraftan, çıkma parça konusunda da bir mevzuat bulunmamaktadır. Daha ekonomik olan “yan sanayi parça”nın kullanılması halinde ise araçta oluşturacağı değer kaybı ile birlikte bir sonraki kazada daha büyük hasarlara ve daha çok ölüm ve sakatlığa neden olabilecektir.
Bu nedenlerden dolayı SEDDK, Trafik Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik (RG-4/12/2021) yapmak suretiyle eşdeğer parça yerine “Hasar halinde, hasar gören orijinal parça, onarımı mümkün değilse orijinal parça ile değiştirilir.” öngörmüştür. Ancak bu değişiklik, bu kezde ülke kaynaklarının ithalat yoluyla yurtdışına aktarılmasına neden olduğu, fiyat rekabetini ve yerli parça üreticilerinin gelişmesini önlediği gerekçesi ile eleştirilmektedir.
4. Son Yıllarda Oluşan Uyuşmazlıklar
Eskiden trafik sigortası kapsamında dava yoluyla talep edilen tazminat talepleri daha çok red edilen veya eksik ödenen tazminatlar dolayısıyla oluşan uyuşmazlıklar iken, son yıllarda gelen uyuşmazlıklarda önemli değişiklikler olmuştur.
a) Hasar Satın Alma
Bazı hukuk büroları, sigorta şirketine araç üzerinde ekspertiz imkanı vermeden kendi atadıkları eksperlerle anlaşmasız servislerde onarım bedelini belirlemekte, daha sonra uzaktan çekilmiş resimler ve ekspertiz raporuyla sigorta şirketlerine başvurarak fatura sunmadan KDV dahil tazminat tutarı talep etmektedir. Sigorta şirket ise ilerde yargıya gideceğini düşündüğü bu başvurularda daha az vekalet ücreti ve yargılama gideri ödemek için kendi atadıkları eksperler tarafından kendilerine sunulan resimler ve diğer belgelere göre tanzim ettirdikleri ekspertiz raporu ile tespit edilen onarım bedelini KDV hariç ödemektedir.
Diğer taraftan, TTK’da tazminat talep edenlere talep öncesi hasarlanan araç üzerinde değişiklik yapmama ve araç üzerinde sigorta şirketlerinin inceleme yapmasına imkan verilmesi yükümlülüğü getirmekle birlikte söz konusu yükümlülüklere uyulmaması halinde sigortacıya artan zararı tazminattan indirme hakkını öngörülen ceza hükümlerinin “uygulama pratiği” olmadığından, yukarıdaki uygulamalar ortaya çıkmıştır (Bkz. Sigorta Sektörünün Önemli Bir Sorunu: Hasar Satın Alma! başlıklı yazı)
Diğer taraftan, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 97. maddesinde de “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” hükmü gereği 26.04.2016 yürürlük tarihli 6704 sayılı torba yasa ile zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki zararların dava yolu ile çözümü öncesi sigorta kuruluşuna başvuru zorunluluğu getirilmiştir.
Buna karşın hasarlanan araçta gerçek zararın tespit için;
-değişmesi, onarılması ve boyanması gereken parçaların tespit edilmesi,
-değişmesi gereken parçaların mevcut niteliğinin belirlenmesi
-değişmesi gereken parçaların halefiyet ilkesi gereği sigortacıya verilmesi
gerekmektedir.
Bunun ise ancak ve ancak hasarlanmış araç onarılmadan sigortacının ekspertiz yaptırmasına imkan verilmesi ile mümkün olacaktır. Aksi halde sigortacıya başvurulmadan önce araçta onarım yapılması ve araç üzerinde sigortacıya inceleme hakkı verilmemesi halinde detaylı resimlerden değişmesi-onarılması-boyanması gereken parçaların tespiti mümkün olsa bile mevcut parçaların niteliğinin ne olduğunun tespiti mümkün değildir. Aynı şekilde, araç üzerinde değişen parçalar TTK’nın halefiyet hükümleri kapsamında sigorta şirketine ait olacağından, bunların da sigortacıya verilmesi gerekmektedir.
Bu aşamadan sonra yargıya başvurulduğunda, sigorta şirketinin uyuşmazlık konusu aracın kendisine gösterilmediğini ileri sürmesi ve diğer belgelerin de bu iddiayı desteklemesi halinde, yukarıda anlatılan gerekliliklerden dolayı (onarılmış olsa bile onarılmış haliyle sigortacıya ekspertiz incelemesi imkanı verilmesi ve değişen parçaların sigortacıya verilmesi sonrası yeniden başvurabileceği belirterek) yasal ön başvuru şartı gerçekleşmediği gerekçesiyle bu başvuruların usulden red edilmesi gerekmektedir.
b) Değişen Yedek Parçaların Niteliğinden Kaynaklı Uyuşmazlıklar
Bazı hukuk büroları, anlaşmasız servislerde araç üzerinde sigorta şirketinin ekspertiz yapmalarına imkanı vermekte ve araç bu şekilde onarılmakta, ancak daha sonra yukarıda bahsedilen Danıştay’ın 2018 yılındaki iptal kararı nedeniyle orijinal parça kullanılmadığı gerekçesiyle ek tazminat talebiyle yargı organlarına başvurmaktadır.
Son yıllarda Tahkim veya Mahkemelere uyuşmazlıkların en az %90’ı parça niteliğinden kaynaklı olduğu görülmektedir. Buna rağmen yargı organları bilirkişi marifetiyle hem değişmesi gereken parçalara ilişkin orijinal parça bedelleri hem de işçilik bedellerini yeniden hesaplattırarak tespit edilen tutardan sigorta şirketinin daha önce ödediği tutarlar indirilmek suretiyle bakiye tutarlar KDV dahil ödettirilmektedir. Ama aslında araç onarılmış olduğu ve onarım servisinin de bir talebi olmadığı halde işçilik bedel farkının hesaplattırılmaması ve sadece orijinal olmayan parçaların orijinal parça fiyat farklarının hesap ettirilerek ödettirilmesi gerekmektedir. Zira sigortacı lağıyla onarım yapmayarak sebepsiz zenginleşmiştir. Zarar gören ise aracının kalitesiz onarımdan dolayı aracında daha fazla değer kaybı oluşması, kalitesiz parçanın bir sonraki kazada daha fazla maddi ve bedeni kaybına sebebiyet verecek olması ve hasar olmasa bile daha erken aracının parça değiştirme (daha hızlı oksitlenmesi, paslanması nedeniyle) zorunda kalması gibi külfetlerle karşılaşacaktır. Bunların bedeli olarak sigortacının zenginleşme tutarının zarara görene ödenmesi gerekmektedir.
5. Değerlendirme ve Sonuç
Yargıtay KDV Kanunu uyarınca her hizmet ve satış için KDV ödenmesinin yasal bir zorunluluk olduğundan hareketle, araç tamir edilmişse fatura sunulmamış olsa bile sigortacının KDV’den sorumlu olduğunun kabulü gerektiği görüşünde olsa bile, Yargıtay’ın söz konusu kararları incelendiğinde, tazminat talebinin red edilmesi veya onarım bedeli eksik ödenmesi nedeniyle oluşan uyuşmazlıklara ilişkin olduğu, buna karşın yukarıda anlatılan 2018 yılında alınan Danıştay’ın iptal kararı sonrası gelmeye başlayan ve son yıllarda dava yoluyla gelen tazminat taleplerinin büyük çoğunluğu oluşturan değişen parça niteliğinden kaynaklı uyuşmazlıklar için uygulanmaması gerektiği düşünülmektedir. Zira 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu kapsamında belirtildiği gibi parça niteliğinden kaynaklı uyuşmazlıklarda yeni hizmet alımı (onarım) ve mal teslimi (yedek parça) söz konusu olmadığından, bu talepler KDV kapsamı dışında kalmaktadırlar. Dolayısıyla Yargıtay kararları, Kanun üstünde olmayacağından söz konusu tazminat taleplerinde, Gelir İdaresi Başkanlığına ödenmeyen ve zarar görende kalan KDV’nin ödenmesine hükmedilmesi sebepsiz zenginleşmeye neden olmaktadır.
Doç. Dr. Metin SARIASLAN