Prof. Dr. Vural SEVEN’in ZDS Konusundaki Görüşlerine İlişkin Cevaplarım
Ülkemizde 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen deprem sonucunda tazminatların yeni teminat limitleri dikkate alınarak ödenmesi gerektiği yönündeki görüşlerimize DASK avukatları tarafından oluşturulan karşı mütalaanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiş ve anılan mütalaayı kısaca kritik etmiştim. DASK avukatlarınca hazırlanan Mütalaada yer alan görüşler, DASK ve Teknik İşletici Türk Reasürans AŞ yöneticileri tarafından televizyon ve diğer basın yayın organlarında defalarca dile getirilmiştir. Ayrıca, Sigorta Tahkim Komisyonunda itiraz hakemi olan Prof. Dr. Vural SEVEN tarafından yayımlanan Makalede de aynı görüşlerin belirtildiğine şahit olduk. Hocamızın son aylarda SEDDK Başkanı ile mesai yaptığı yolunda bilgiler alıyorduk. Şimdi kanaatimiz oluştu ki esasen DASK, teknik işletici ve SEDDK’nın bu konudaki görüşlerinin kaynağında hocamız yer almakta imiş.
ZDS ve zeyilname konusundaki görüşlerimizin bir an için hukuken yanlış olduğu varsayılsa bile anılan görüşlerimizle ZDS ile ilgili sigortacılık anlayışındaki hataları ve başta İstanbul olmak üzere beklenen/muhtemel depremler için sistemin açıklarını ortaya koyduğumuzdan, en azından gelecek dönemler için önemli bir katkı sağladığımızı düşünmekteyiz. Diğer taraftan, Sigorta Tahkim Komisyonunda hakem olarak görev aldığımızdan, zeyilname konusundaki görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmış olmamız nedeniyle ihsası reyde bulunduğumuz yönünde ileri sürülebilecek itirazları da bertaraf etmek için Sigorta Tahkim Komisyonu yönetimine müracaat ederek ZDS ile ilgili olarak Komisyona yapılan başvurularda Hakemliğimize dosya atanmamasını talep ettiğimizden, bu konuda herhangi bir menfaat temini/beklentisi içinde olmadığımızın ve sadece deprem nedeniyle zarar gören sigortalıların haklarının korunmasını amaçladığımızın aşikar olduğunu düşünüyorum. Son aylarda bu konudaki tüm çabalarımız sadece kamu yararı, adalet ve hakkaniyetin sağlanması içindir.
Hal böyle iken, özellikle benim ve Av. Kamil ÖZBASAN beyin Zorunlu Deprem Sigortası (ZDS) poliçelerinde zeyilname düzenlenmesine gerek olmadığı yönündeki görüşlerimize karşı Prof. Dr. Vural Seven’in bize göre zorlama hukuki yorumlarla ilgili kamu otoritesi ve DASK’ın hatalı uygulamalarını savunmaya çalışmasına çok şaşırdığımı belirtmek isterim. Ancak söz konusu karşı görüşlerin önemli bir kısmının sigortacılık tekniği ve Sigorta Hukuku bilgisiyle bağdaşmadığını düşünmekteyiz. Bu konuda Sn. Seven tarafından dile getirilen görüş ve yorumlar ile görüşlerimizi aşağıda kısaca özetlemek isterim:
1.Görüş: DASK’ın Sigortacılık Kanunu kapsamında olmaması
Sayın Seven’e göre DASK bir kamu tüzel kişisidir ve özel statüsü 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu’nda düzenlenmiştir. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Sosyal güvenlik kurumları, Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketi ile bu Kanunun denetimle ilgili hükümleri hariç olmak üzere özel kanunlarına göre sigortacılık faaliyetinde bulunan diğer kuruluşlar bu Kanun kapsamında değildir.” denilmiştir. Bu itibarla 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun temel ilke ve esasları ile anılan Kanuna göre çıkarılmış olan alt düzenlemeler (Yönetmelik, Talimat, Genelge, Tebliğ vb. gibi) DASK bakımından uygulanamayacaktır.
Görüşümüz: Sn. Seven’in anılan görüşüne iştirak ediyoruz. Ancak 6305 sayılı Kanunda 5684 sayılı Kanuna yapılmış herhangi bir atıf bulunmamakta, 5684 sayılı Kanunda ise DASK’ın sadece anılan Kanunun denetimle ilgili hükümlerine tabi olduğu düzenlenmiş olmasına rağmen, ZDS Genel Şartlarında 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30 ncu maddesine atıf yapıldığını ve uyuşmazlık halinde sigortalıların Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurabileceklerinin ya da Ticaret Mahkemelerinde dava açabileceklerinin belirtilmiş olduğu da bir gerçektir.
2.Görüş: Zorunlu Deprem Sigortası, standart bir sigorta sözleşmesi değildir.
Zorunlu Deprem Sigortası; sigorta ettirenin tüm (gerçek) zararının karşılanması anlayışıyla oluşturulmamıştır. Zorunlu Deprem Sigortası’nda amaç deprem ve depreme bağlı hasarların devletin üzerinde oluşturacağı yükü hafifletmek ve zarar görenlerin zararlarını belirli oranda önceden düşük primler ödemek suretiyle gidermeye yönelik teminat sağlamaktır. …. ihtiyari deprem sigortası yaptırılabilecektir. Ancak DASK tarafından yapılan Zorunlu Deprem Sigortası, standart bir sigorta sözleşmesi değildir.
DASK’ı standart bir sigorta şirketi olarak değerlendirip, yaptığı işi standart bir sigorta sözleşmesi olarak görmek mümkün değildir.
Cevaplarımız: DASK’ın yaptığı işin ve akdettiği sözleşmelerin standart sigortacılık faaliyetinden ve sigorta sözleşmesinden bir farkı bulunmamaktadır. ZDS ile bildiğimiz diğer sigorta sözleşmeleri arasında teknik olarak herhangi bir fark bulunmamaktadır.
SEDDK, inşaat maliyetlerindeki artışa göre her yıl, sigorta konusu meskenin yeniden yapılma maliyetine (arsa değeri hariç) esas, metrekare bazında azami yeniden yapım maliyeti ile azami teminat tutarını belirlemektedir. Bu kapsamda ZDS Tarife ve Talimatlarında 07/09/2019 tarihine kadar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yayımlanan yapı yaklaşık birim maliyetleri esas alınmakta iken, 7 Eylül 2019 tarihli ve 30881 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimat Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’de her yıl Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği ekinde yer alan Binaların Metrekare Normal İnşaat Maliyet Bedellerini Gösterir Cetvelin dikkate alınması öngörülmüştür. Bu noktadan sonra ZDS teminatları gerçek piyasa koşullarından önemli ölçüde ayrışmıştır. Sonuçta, DASK tarafından verilen teminat geçmişte gerçek zararı karşılayabilecek düzeyde iken, anılan Cetvel değişikliği ve son yıllarda inşaat maliyetlerindeki artışlar nedeniyle ZDS teminatları gerçek zararın (inşaat maliyeti) çok uzağında kalmıştır. Başka bir deyişle DASK geçmişte kısmi değil tam teminat verebilmekte idi. Nitekim 2011 yılı Van Depreminde DASK, poliçelerin büyük çoğunluğunda inşaat maliyetini karşılayacak düzeyde sigortalılara tazminat ödemesi yapmıştır. Dolayısıyla, DASK tarafından verilen teminat tutarının inşaat maliyetlerinin altında kalması nedeniyle kısmi sigorta haline dönüşen günümüz uygulamasını ‘ZDS standart bir poliçe değildir’ türünde, hiçbir hukuki gerekçe de göstermeden savunmaya çalışmak kanaatimize göre abesle iştigaldir.
Nitekim, 6305 sayılı Kanunun 3. maddesinde DASK “Bu Kanuna göre sunulacak sigorta ve reasürans teminatları” sunan bir kurum, madde gerekçelerinde ise sigorta havuzu olarak tanımlanmış, ZDS mevzuatının tamamında “sigorta sözleşmesi” ibaresi kullanılmış, ayrıca DASK kendisini sigortacı, akdettiği sözleşmeyi de sigorta sözleşmesi olarak gördüğünden olsa gerek ZDS Genel Şartlarında, uyuşmazlık halinde Sigortacılık Kanunu’nun 30. Maddesi kapsamında Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurulabileceği öngörülmüştür. Nitekim DASK, diğer sigorta şirketleri ve TARSİM gibi Sigorta Tahkim Komisyonuna üye bir kuruluştur.
3.Görüş: Türk Ticaret Kanunu’ndaki zorunlu sigortaya ilişkin mevcut düzenlemeler yalnızca “Zorunlu Sorumluluk Sigortaları” ile ilgilidir.
Türk Ticaret Kanunu’nda “zorunlu mal sigortası” hakkında herhangi bir düzenleme yoktur. Türk Ticaret Kanunu’ndaki zorunlu sigortaya ilişkin mevcut düzenlemeler yalnızca “Zorunlu Sorumluluk Sigortaları” ile ilgilidir. Bu itibarla Türk Ticaret Kanunu’nun “Zorunlu Sorumluluk Sigortaları” hükümlerinin doğrudan zorunlu mal sigortası niteliğinde olan “Zorunlu Deprem Sigortası”na uygulanması da mümkün değildir. Zira sorumluluk sigortasının esasları ile mal sigortasına ilişkin esaslar birbirinden tamamen farklıdır.
Görüşümüz:
6102 sayılı TTK’da “zorunlu sigorta” tabiri iki yerde geçmektedir. Kanunun 6. Kitabının “Genel Hükümler” içerisinde yer alan “Fesih ve Cayma” başlıklı 1413. Maddesinde aşağıdaki şekilde yer almıştır;
“8. Fesih ve cayma
- a) Olağanüstü durumlarda fesih
MADDE 1413- (1) Sigortacının, konkordato ilan etmesi, ilgili sigorta dalına ilişkin ruhsatının iptâl edilmesi veya sözleşme yapma yetkisinin kaldırılması gibi hâllerde; sigorta ettiren, bu olguları öğrendiği tarihten itibaren bir ay içinde sigorta sözleşmesini feshedebilir.
(2) Primlerin tamamını ödememişken sigorta ettiren konkordato ilan etmişse, sigortacı, bunu öğrendiği tarihten itibaren, bir aylık bildirim süresine uyarak, sigorta sözleşmesini feshedebilir.
(3) Zorunlu sigortalar ile prim ödemesinden muaf hâle gelmiş can sigortalarına ikinci fıkra uygulanmaz.”
Anılan Kanun hükmüne göre sigorta ettiren primlerin tamamını ödemeden konkordato ilan etmiş ise sigortacı, bu durumu öğrendiği tarihten itibaren, bir aylık bildirim süresine uyarak, zorunlu sigorta ve prim ödemesinden muaf hâle gelmiş can sigortaları hariç sigorta sözleşmesini feshedebilmektedir.
Burada “zorunlu sigortalar” tabirine yer verilmek suretiyle ayırım yapılmaksızın tüm zorunlu sigortalar için aynı hükmün geçerli olduğu ortaya konulmuştur. Karayolu Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortasında da anılan hüküm geçerlidir, Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası ya da Maden Çalışanları Zorunlu Ferdi Kaza Sigortasında da aynı durum geçerlidir. Dolayısıyla, 6305 sayılı Kanunda sigortalının iflas veya konkordato ilan etmesi halinde yapılacak işleme ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığından, TTK’nın anılan madde hükmü kapsamına zorunlu deprem sigortasının da dahil olduğu anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK’nın VI. kitabının toplamda 14 maddeden oluşan Sorumluluk Sigortaları bölümünün 1483 ve 1484. maddelerinin üst başlığı “Zorunlu sorumluluk sigortaları”dır.
“B) Sorumluluk sigortaları
II – Zorunlu sorumluluk sigortaları
- Sözleşme yapma zorunluluğu
MADDE 1483– (1) Sigortacılar, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamazlar.
- Zarar görenle ilişkide ifa yükümlülüğü
MADDE 1484– (1) Sigortacı, sigortalıya karşı ifa borcundan tamamen veya kısmen kurtulmuş olsa da, zarar gören bakımından ifa borcu, zorunlu sigorta miktarına kadar devam eder.
(2) Sigorta ilişkisinin sona ermesi, zarar görene karşı ancak, sigortacının sözleşmenin sona erdiğini veya ereceğini yetkili mercilere bildirmesinden bir ay sonra hüküm doğurur.
(3) Zarar, sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılandığı ölçüde sigortacının sorumluluğu sona erer.”
TTK’nın Genel Hükümler içinde zorunlu sigortalar denilirken, sorumluluk sigortaları bölümü içinde sadece iki maddesi “zorunlu sorumluluk sigortaları” altında verilmiştir. Başka deyişle Genel Hükümler altında “zorunlu sorumluluk sigortaları” değil “zorunlu sigortalar” ibaresi kullanılmıştır.
ZDS bir sorumluluk sigortası olmadığı için 6102 sayılı Kanunun zorunlu sorumluluk sigortalarını düzenleyen 1483 ve 1484. Madde hükümlerine tabi olduğu iddia edilemez. Ancak aynı durumu TTK’nın 1413. Madde hükmü için söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Sonuçta Türk Ticaret Kanunu’ndaki zorunlu sigortaya ilişkin mevcut düzenlemeler yalnızca “Zorunlu Sorumluluk Sigortaları” ile ilgilidir iddiası yanlıştır.
4.Görüş: DASK sigorta şirketi olmadığından TTK’ya tabi olmadığı
DASK, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu’nda sigorta şirketi olarak belirtilmemiştir. Nitekim Sigortacılık Kanunu Md. 2/1-p hükmünde yer alan tanıma göre, sigorta şirketi anonim veya kooperatif şirket şeklinde kurulabilmektedir ve tanımı da, “Türkiye’de kurulmuş sigorta şirketi ile yurt dışında kurulmuş sigorta şirketinin Türkiye’deki teşkilâtını, ifade eder”. Keza, “Türkiye’de faaliyet gösterecek sigorta şirketleri ile reasürans şirketlerinin anonim şirket veya kooperatif şeklinde kurulmuş olması şarttır” (SK m. 3/1). şeklindedir.
DASK’ın sigortacılık faaliyeti yürütmeye yönelik bir ruhsatının bulunmaması da bu durumu ayrıca teyit etmektedir. Zira 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 5. maddesindeki, sigorta şirketlerinin ruhsat alma zorunluluğuna dair düzenleme dahi DASK bakımından uygulanmamaktadır. Bu tespitten sonra hemen belirtmek gerekir ki, Türk Ticaret Kanunu’nun Sigorta Hukuku’na ilişkin hükümlerinin uygulama alanı bulması için ruhsat almış bir sigorta şirketinin bulunması şarttır. Zira Türk Ticaret Kanunu’nun m.1401/2 hükmünde; “Ruhsatsız bir şirket ile onun bu durumunu bilerek yapılan sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu’nun 604 ve 605 inci maddeleri uygulanır. Türkiye’de yerleşik olmayan sigorta şirketleriyle kurulan sigorta sözleşmelerinde bu hüküm uygulanmaz.” denilmiştir. Böylece ruhsat sahibi olmayan bir kimse ile akdedilen sigorta sözleşmeleri bakımından Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. O halde DASK’ın sağladığı sigorta teminatı bakımından Türk Ticaret Kanunu hükümleri de uygulanmayacaktır.
Cevaplarımız:
1) Ülkemizde sigorta sözleşmelerine ilişkin genel kurallar (sözleşmenin unsurları ve kurulması, tarafların hak ve yükümlülükleri, sözleşmenin sona ermesi, yükümlülüklere riayet edilmemesinin sona ermesi vs.) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda “Sigorta Hukuku” başlığı altına VI. Kitap olarak düzenlenmiştir. Buna karşın sigortacılık alanında faaliyet göstermek isteyen kişilerin sahip olmaları gereken koşullar, izin ve ruhsat almaları, izin ve ruhsatlarının iptali, uymak zorunda oldukları koşullar, faaliyetlerinin denetimi ve alınacak tedbir ve uygulanacak yaptırımlar gibi hususlar ise 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nda düzenlenmiştir. Genel olarak 6102 sayılı Kanunun VI. Kitabının Sigorta Sözleşme Hukukunu, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun ise Sigorta Murakabe/Denetim Hukukunu düzenlediği söylenebilir.
2) Sn. Seven’in DASK’ın bir sigorta şirketi olmadığı yönündeki görüşü doğrudur. Zira, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu, DASK’ı sigorta şirketi olarak değil, Sn. Seven’in yazısında da yer verdiği üzere “Deprem gibi katastrofık riskler, çok büyük boyutlarda teminat sunumunu ve bunu karşılamak üzere büyük kaynak birikimini gerektirdiği için bu tür risklere karşı riske maruz ülkelerde, sigortacılık terminolojisinde “sigorta havuzu” adı verilen teşkilatlanmalara gidilmektedir. DASK, sigortacılıktaki bu anlayış esas alınarak kurulmuş bir kurumdur.” şeklindeki genel gerekçede belirtildiği gibi “sigorta havuzu” olarak tanımlamaktadır.
Bilindiği gibi sigortacılıkta ve sigorta hukukunda ‘sigortacı’ kavramı hem sigorta şirketlerini (AŞ ve kooperatif) hem de sigorta havuzlarını kapsar ve her ikisi de sigortalıların tanımlanmış risklerine karşı teminat verirler. Bu kapsamda, Türk Ticaret Kanunun 6. Kitabı da maddelerde özne olarak sigorta şirketi kavramı yerine sigortacı kavramını kullanmıştır. Şöyle ki, 6. Kitap’ta 219 tane ‘sigortacı’ ibaresi geçmiş iken, sadece iki maddesinde ‘sigorta şirketi’ ifadesi kullanılmıştır. Birincisi, ruhsatsız sigortacılık yapılması halini düzenleyen 1401. maddenin ikinci fıkrasında;
“MADDE 1401-
(2) Ruhsatsız bir şirket ile onun bu durumunu bilerek yapılan sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanununun 604 ve 605 inci maddeleri uygulanır. Türkiye’de yerleşik olmayan sigorta şirketleriyle kurulan sigorta sözleşmelerinde bu hüküm uygulanmaz.”
Bu durumda, ruhsat muhatabının sigorta şirketleri olması nedeniyle ruhsatsız sigortacılığı konusunda da onları muhatap alması normaldir. İkincisi hayat sigortalarında rücu ve temlik hususları konusunda:
“MADDE 1491- (1)
(3) 1472 nci madde hükmü hayat sigortalarında uygulanmaz. Hayat sigortası sözleşmesi gereği, sigorta şirketinden kararlaştırılan sigorta bedelini tahsil eden sigorta ettiren ve mirasçıları ile rizikoya muhatap olan kişilerin mirasçılarının, rizikonun gerçekleşmesine neden olan üçüncü kişiye karşı sahip olduğu tazminat alacağını sigorta şirketine temlik etmeleri geçersizdir.”
Bu maddede, hayat sigortalarında rücu uygulanmaması ve bu kapsamda tazminat talep edenlerin 3. kişilere karşı sahip oldukları tazminatlardan dolayı sigorta şirketlerinin temlik koyamayacaklarını düzenlenmiştir. Burada sigorta şirketi özellikle sayılmış olması hayat sigortalarında sigorta havuz uygulamasının çok nadir olması olabilir.
3) Sigortacılık Kanununda sigorta şirketlerinin sadece anonim ve kooperatif şirket şeklinde kurulabileceği düzenlenmiş, doğal olarak ruhsat yükümlülüğü de AŞ veya Kooperatif Şirket şeklinde kurulmuş olan şirketler için getirilmiştir. Bu nedenle, ayrı bir Kanunla ve farklı bir hukuki statüde kurulan DASK ve TARSİM gibi sigorta havuzlarının yine Kanunla (Kararnameyle) kurulan SEDDK’dan ayrıca ruhsat almasının bir mantığı olmayacaktır. Diğer taraftan, TTK’da ruhsat sadece iki yerde konu edilmiştir; birincisi ruhsatsız faaliyet gösteren bir şirket için TBK 604 ve 605 inci maddelerinin tatbik edileceği, ikincisi ise olağanüstü hallerden biri olarak sayılan sigorta şirketinin ruhsatının iptali halinde sigorta ettirene fesih hakkı verilmesi ile alakalıdır. Sonuçta ‘ruhsatsız sigortacılık yapma’ ve olağanüstü halde ‘ruhsat iptali’ durumlarının sözleşme hukuku alanındaki etkisi düzenlenmiştir, dolayısıyla ruhsat almaya tabi olmayan ve Kanunla kurulan sigorta havuzlar için bu maddelerin bir anlam ifade etmeyeceği açıktır.
4) 6305 sayılı Kanunda DASK’nın kurulması ve faaliyetine ilişkin olarak tüm hususlar düzenlenmiş olduğundan, DASK (Kurum) hakkında 5684 sayılı Kanunun sadece denetimle ilgili hükümlerinin, ayrıca Genel Şartlarda atıf yapılmış olması nedeniyle Tahkime ilişkin hükümlerinin geçerli olduğu kabul edilebilir. Buna karşın, Zorunlu Deprem Sigortası hakkında da sadece 6305 sayılı Kanun ve anılan Kanuna göre yürürlüğe konulan ikincil düzenlemelerin dikkate alınacağı, buna karşın Sigorta Sözleşme Hukukunu düzenleyen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun VI. Kitabı başta olmak üzere diğer temel kanunların hükümlerinin hiçbir şekilde geçerli olmadığı ve uygulanamayacağını iddia etmek aşağıda açıkladığım görüşler kapsamında mümkün değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Kanunları bir bütündür. Temel Kanunlar olan Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu, yine temel Kanun olan Türk Medeni Kanunu’nun devamı niteliğindedir. Özel kanunlarda hüküm bulunmayan haller bakımından temel kanunların, diğer bir ifade ile Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’nun koruyucu hükümleri devreye girer. Özel kanunlarda temel kanunlara atıf yapılmamış olması, anılan temel kanunların emredici hükümlerinin görmezden gelinmesine yol açmaz. Konunun niteliğine göre özel kanunda hüküm bulunmayan her konuda temel kanunların koruyucu hükümleri mutlaka gözetilmelidir. Örneğin özel kanunda kötüniyetin veya gabin durumunun düzenlenmemiş olması halinde, o özel kanunun düzenlediği hukuki ilişkiye temel kanunların kötüniyet ve gabine ilişkin koruyucu hükümlerinin uygulanması önünde bir engel bulunmamaktadır. Yine özel kanunda, örneğin zamanaşımı konusu düzenlenmemiş ise bu durumda hukuki ilişkinin konusuna uygun olan genel Kanunun zamanaşımına ilişkin koruyucu hükümleri uygulanacaktır. Dolayısıyla sigorta sözleşmesi olduğu hususunda en ufak bir şüphe bulunmayan ZDS bakımından Afet Sigortaları Kanununda hüküm bulunmayan haller bakımından, sigorta sözleşmelerine ilişkin koruyucu hükümler içeren TTK hükümlerinin uygulanamayacağını ileri sürmek temel hukuk bilgisinden dahi yoksunluğa işaret etmektedir. Kaldı ki 5684 sayılı Kanunda, denetimle ilgili hükümler hariç DASK’ın kapsam dışında olduğu belirtilmiş iken, 6102 sayılı Kanunun Sigorta Sözleşme Hukukunu düzenleyen VI. Kitabında sigorta sözleşmelerine ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir. Sonuç olarak 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanununda hüküm bulunmayan haller bakımından 6102 sayılı TTK’nın koruyucu hükümleri öncelikle uygulanacağı gibi, 6305 sayılı Kanunda bu konuda hüküm bulunmaması nedeniyle aydınlatmaya ve bilgilendirmeye ilişkin olarak da TTK’nın 1423. maddesi hükmünün uygulanması gerekmektedir. Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik aynı zamanda TTK 1423. Maddesine dayanarak çıkartıldığından, DASK’a ilişkin olarak 5684 sayılı yasa uygulanmayacak olsa dahi, bilgilendirmeye ilişkin hükümler TTK 1423. maddeye istinaden ZDS sözleşmeleri için uygulanmak durumundadır.
Özet
DASK’ın zorunlu deprem sigortasına ilişkin faaliyeti sigortacılık olarak görüldüğü için Sigortacılık faaliyetinde bulunan şirketlerin tabi olduğu denetim esaslarına göre denetimi öngörülmüş ve bugüne kadar açıklanan şekilde denetlenmiştir. Bugün DASK’ın SEDDK’nın denetimi altında olmasının nedeni de sigortacılık mevzuatı kapsamında denetlenmesi gerekliliğidir.
DASK’ın faaliyeti, kurulduğu günden bugüne kadar sigortacılık mevzuatı kapsamına dahil olarak değerlendirilmiş, bu nedenle çıkan uyuşmazlıklarda da Zorunlu Deprem Sigortası sigortacılık faaliyeti olarak değerlendirilerek hukuki görüşler oluşturulmuş ve anılan mevzuata göre kararlar kurulmuştur. Nitekim, ZDS kaynaklı uyuşmazlıklara ilişkin olarak Sigorta Tahkim Komisyonu Hakem Kararları ile Yargıtay’ın bazı kararında TTK hükümleri esas almaktadır (Örneğin Yargıtay 4. HD. E.2021/10314, K.2022/4052).
Sonuçta, TTK’nın sadece sigorta şirketleri tarafından akdedilen sigorta sözleşmelerine ilişkin hükümler getirdiği ve özel kanunlarla kurulmuş olan sigorta havuzlar ruhsat sürecine tabi olmadıkları için TTK’ya da tabi olmadıkları yönündeki bir iddia, ancak ve ancak sigortacı, ruhsat ve sigorta sözleşmesi kavramlarının yeterince bilinmemesinden kaynaklı olabilir.
5.Görüş: Zeyilnamesiz yeni tarifeden ödeme yapmak için hukuki dayanak bulunmamaktadır.
Zorunlu Deprem Sigortası yapmak ile görevli olan DASK’ın zeyilname düzenlenmeksizin ve ek pirim alınmaksızın değişen tarifeye göre otomatik olarak ödeme yapacağına ilişkin hiçbir hukuki dayanak yoktur. Aksi durum limite dayalı bir teminat sunan Zorunlu Deprem Sigortası’nın niteliğine ters düşecektir.
Cevabımız: Kanun, Yönetmelik, Genel Şartlar ve Tarife Talimatlardan oluşan ZDS mevzuatında, ZDS poliçeleri üzerinde ve DASK’ın tarife değişikliğine ilişkin basın duyurularında, sigorta ettirenlere zeyilname yaptırması/ek prim ödenmesi yükümlülüğü de yüklenmemiştir.
TTK’nın sigortalı lehine yorumlama ilkesi gereği zeyilname düzenlenmeksizin ve ek pirim alınmaksızın değişen tarifeye göre ödeme yapılması gerekmektedir. İyi niyet ve hakkaniyet de bunu gerektirmektedir.
6.Görüş: DASK’ın sigorta süresince önemli sayılabilecek hususlara ilişkin yazılı bildirim yapma zorunluluğu yoktur.
Bir an için “Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik” hükümlerinin uygulanacağı kabul edilse dahi, “10 uncu madde kapsamındaki bilgilendirme, Bakanlıkça uygun görülmesi halinde basın ve yayın kuruluşları vasıtasıyla yerine getirilebilir (m. 11).” hükmü gözetilmelidir. O halde tarife ve talimatta yapılan değişiklik Resmi Gazete’de yayınlanmış olduğundan ayrıca bir bilgilendirmeye zaten gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla DASK güncel tarife üzerinden sigorta bedelinin ödenmesi Zorunlu Deprem Sigortasının amacı ve işlevi ile bağdaşmayacak ve sigortalı açısından sebepsiz zenginleşmeye neden olacaktır.
Cevaplarımız: Bilgilendirmenin Bakanlıkça uygun görülmesi halinde yazılı bildirim yerine basın ve yayın kuruluşları vasıtasıyla yerine getirilebileceğine dair düzenlemenin Sn. Seven tarafından Cumhurbaşkanlığı’nca yayımlanan Resmi Gazeteye nasıl indirgediği anlaşılamamıştır. Ayrıca Sn. Seven’in görüşü doğru olsa bile Resmi Gazete’de yayımlanan Tarife ve Talimatlarda sadece yeni tarife düzenlenmekte, mevcut mer’i poliçeler için zeyilname yapılarak teminat tutarlarının yükseltilmesi ve ek prim ödenmesi gerektiğinden bahsedilmemektedir. Şayet Resmi Gazete’de Tarife ve Talimatların yayınlanmasının yazılı bildirim yerine geçtiği kabul edilirse, bu durumda sigorta ettirenler tarafından mevcut mer’i poliçeler için zeyilname yapılması ve ek prim ödenmesi gerektiği, aksi halde riziko gerçekleştiğinde eski tarifenin geçerli olacağının da Tarife ve Talimatlarda düzenlenmesi ve sigortalıların bu konuda uyarılmaları gerekmez miydi? Bu nedenle sayın Hocamın yaptığı savunmanın hiçbir tutarlılığı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, yukarıda yer verilen görüşünün doğru olduğunun kabulü halinde sayın Seven’in, Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarının “C.5- Tebliğ ve İhbarlar” başlıklı maddesinde yer alan ; “DASK veya adına yetkili kıldığı sigorta şirketinin bildirimleri de taraflara imza karşılığı elden verilen mektupla ya da sigorta ettirenin poliçede gösterilen adresine veya bu adres değişmişse, son bildirilen adresine yazılı olarak yapılır.
DASK tarafından yapılan ihbarlar, postaya veya notere verildiği tarihten itibaren hüküm ifade eder.” hükmünün hangi amaç için konulduğunu, ZDS mevzuatına göre poliçe iptalinin de yapılamadığı bir durumda zeyilname gibi sigorta ettiren için önemli bir husus dışında, DASK’ın poliçe kurulduktan sonra gerçekleşecek hangi önemli durumlar için Genel Şartlara dahil edildiğini de açıklaması gerekir. Eğer Tarife ve Talimatların değişmesi ve teminat tutarlarının yükseltilmesi halinde sigortalıların zeyilname düzenleyerek teminat tutarlarını yükseltmeleri ve ek prim ödemeleri gerekli ise ve aksi halde eski teminat tutarlarının geçerli olacaksa, DASK’ın veya yetkili kılacağı sigorta şirketinin böyle bir durumu Genel Şartların yukarıda yer verilen C.5. madde hükmü gereği imza karşılığı teslim edilecek mektup veya yazılı bildirimle yapması gerekmez mi?
Türk Ticaret Kanunu’nun “Aydınlatma yükümlülüğü” başlıklı 1423. Maddesinde yer alan; “(1) … Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar.”
hükmü gereği, sigorta süresince sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hususlarda (zeyilname gibi) sigortacıların sigorta ettirene yazılı olarak bildirimde bulunması gerekmektedir. TTK’nın anılan 1423. Madde hükmü, sigorta ettiren, sigortalı veya lehtar aleyhine değiştirilemeyen, nispi emredici bir hükümdür.
Doç. Dr. Metin SARIASLAN
SEDDK E. Sigorta Murakıbı
İlgili Yazı:
https://blog.lexpera.com.tr/dogal-afet-sigortalari-kurumunun-hukuki-durumu-ve-sozlesme-sonrasi-bilgilendirme-yukumlulugu/